Gaziantep: II. Bölüm

Sabah saat 6.30 alarmla birlikte uyandım! Daha doğrusu uyanmaya zorluyorum kendimi, hayat burada erken başlıyor güneş ortamı çoktan aydınlatmış. Gaziantep’e gelmeden en çok merak ettiğim yiyeceği, beyran çorbasını içmeye gideceğim, kararlıyım. Kalktım elimi yüzümü yıkadım ufak bir bakım evet hazırım, istikamet belli. Sabahları çorba içmek benim için SIRADIŞI bir durum değil sıcak bir mercimek veya tavuk suyu çorbaya hayır demem üstüne de sıcak bir bardak çay gayet güzel olur, üstelik tok tutar. Kelle paça ve türevleri ise daha çok alkol sonrası mideyi ve kafayı rahatlatmak için iyi gelir ama sabah sabah beyran gibi bir çorba nasıl olur üstelik daha önce hiç içmemişim. Navigasyona bakıyorum biraz uzak gibi ayrıca ara yolda bir yer o yüzden hemen otelin yanındaki taksi durağına geçiyorum taksici zaten Metanet Lokantasını biliyor, yolda az biraz sohbet ediyoruz oda en iyisi diyor, bu kadar insan yanılmış olamaz elbette :)

Metanet Lokantası neredeyse beyran çorbasıyla özdeşleşmiş sade bir esnaf lokantası, zaten esas olan yemeğin kalitesi ve temizlik ne gerek var gereksiz süse püse olması gerektiği gibi bir yer.

Girişte hemen sağda ustam beyran hazırlıyor peki nedir beyran çorbası? Öncelikle şunu belirteyim kelle paça çorbası ile karıştırmayın çünkü beyran bir SAKATAT çorbası değil! O yüzden hemen ıyy mıyy yapmayın bilmeden. Beyran az biraz haşlanmış pirinç ve haşlanmış lime edilmiş koyun etinden oluşuyor, et koyunun gövdesinden baş kullanılmıyor. Nasıl ki tavuk suyu çorbasında tavuk eti varsa beyran çorbasında da koyun eti var hepsi bu. Usta pirinç ve et ile tabağı hazırlayıp yan taraftaki ocakçıya veriyor. Buradaki arkadaş pul biber, sarımsaklı ve sade et suyunu ekleyip yüksek ateşte nerdeyse dakika dolmadan pişirip hazırlıyor.


Beyran masanıza tırnaklı pide, iki dilim limon ve Antep biberi ile geliyor. Ben biber yemedim ama iki dilim limonu sıktım çok güzel oldu, limonsuz içmeyin. Peki tadı nasıl derseniz tek kelimeyle süper! Acısı ve sarımsağı yerinde ağzı rahatsız etmiyor, bana göre en yakın rakibi paça çorbasına 10 basar!

Çorbamı içerken etrafa göz gezdiriyorum Metanet’te birkaç çeşit daha var ama sanki hani göz doldursun diye fiyat listesine yazılmış gibi. Çorbanın üstüne çayımı içiyorum hesabı ödeyip gitmeden fotoğraf çekmek istiyorum tabi önce ustadan izin almak lazım, ustam asık görünen yüzünün aksine son derece kibar buyur yavrum diyor serbest :) fotoğraf ve video çekip tekrar otele dönüyorum, gün uzun olacak hazırlanmak lazım. Artık az biraz burayı öğrendiğim için yürüyerek dönüyorum hava çoktan aydınlanmış.


Dönüş yolunda yine Antep camileri dikkatimi çekiyor minareleri gerçekten çok farklı ve güzel. Otelin hemen yakınında bulunan Kendirli Gazi Kültür Merkezi mimarisiyle dikkat çekiyor, eski bir kilise binası belediye tarafından restore edilip kültür merkezine dönüştürülmüş. İçini gezmek kısmet olmadı ama eğer vakit bulursanız gezmenizi tavsiye ederim.

Otelde az biraz dinlendikten sonra benim için çok önemli bir yere daha uğramam lazım! Zeki İnal! Hayır arkadaşım değil baklavacı Zeki İnal! İşin güzel yanı otelin hemen yanındaymış dükkan önceki akşam fark ettik :)


Söylenene göre Antep’in hatta Türkiye’nin en güzel şöbiyetinin yapıldığı yermiş deneyelim görelim. Zeki İnal baklavalarının şubesi yok büyüyüp kaliteyi bozmak yerine küçük ama özel kalmayı tercih etmişler, başarmışlarda. Ayrıca Zeki İnal Pazar günleri kapalı ustaların dinlenmesi lazım, öyle akşam ona kadarda açık değil öğleden sonra üç üç buçuk gibi dükkan kapanıyor. Bugün günlerden cumartesi o yüzden ilk iş buraya uğramak oldu, yoksa gezip gelene kadar dükkan çoktan kapanmış olacak. Öyle kocaman bir yer değil küçük bir dükkan yüzlerce tepsi de yok yeteri kadar var :) İçeri girdim şöbiyetler karşımda tatmak istedim aman Allah’ım! Ben hayatımda böyle şöbiyet yemedim! Daha doğrusu bizim şöbiyet diye bildiğimiz sevdiğimiz şeyle alakası yok sadece dıştan şekli benziyor! İçi bol kaymaklı ve fıstıklı çıtır çıtır ve çok hafif şiresi yok gibi. Off Allah’ım bundan sonra ben İstanbul’da nasıl baklava şöbiyet yiyeceğim :(

Baklavalarını denemedim daha doğrusu gerek görmedim eminim çok güzeldir ben internette çok güzel yorumlar okuduğum fıstıklı kurabiyelerinden denemek istiyorum tezgahta yokmuş içerden getirdiler aman Allah’ım! Bu fıstıklı yeşil küçük kurabiyeler ağzınızda dağılıyor daha lokmam bitmeden yarım kilo dedim :) Evet şöbiyet ve fıstıklı kurabiyeden almak farz! Peki buraya ismini veren Zeki İnal nerde? Burada değil zaten yaşı ilerlemiş yerine iki oğlu bakıyor şu an kasada olan tanıştığım Bülent İnal, son derece beyefendi temiz bir insan. Ellerine sağlık ve Allah böyle İLKELİ işletmelere uzun ömürler versin! Malum Güllüoğlu’nun şube aça aça geldiği noktayı görünce böyle adamlara daha da fazla saygı duyuyor insan. Şimdi hemen uyarayım ben şöbiyetleri cumartesi saat 11 gibi aldım otelde dolaba koydum Pazar akşamı eve gidip açtığımda şöbiyetlerin içindeki kaymak erimişti dolayısıyla tadı değişmişti :( Hayır kötülemiyorum sadece uyarayım şöbiyet taze tüketilmesi gereken bir şey çünkü bol ve hakiki kaymakla yapılıyor! Size tavsiyem Zeki İnal’da şöbiyet yiyin eğer uçağınız aynı günse alın veya benim gibi kaderinize razı olun! Tekrar söylüyorum Gaziantep’in değil Türkiye’nin en güzel KATKISIZ şöbiyeti burada yapılıyor kaymağın erimesi NORMAL. İstanbul'a döndükten sonra çok sevdiğimiz fıstıklı kurabiyelerinden 1 kilo daha istedik, uçak kargo ile pazartesi gönderdiler salı elimizdeydi ve kutuyu açınca odaya yayılan o missler gibi fıstık kokusunu tarif bile edemem :)


Bugünkü ilk durağımız dün akşam bira içtiğimiz Bayazhan, bu defa amaç Bayazhan kent müzesini gezmek. Girişte ücretimizi ödeyip kimlik bırakıyoruz bize ufak walkman boyutunda kulaklıklı bir sesli rehber veriyorlar, siz gezerken gezdiğiniz bölümler hakkında bilgi alıyorsunuz çıkışta kimliğinizi alıp cihazı iade ediyorsunuz. Soldaki merdivenlerden yukarı çıkıp gezmeye başlıyoruz.

Yukarısı uzun bir koridor sağlı sollu odalar var her oda ayrı bir tema için düzenlenmiş, Antep’e ait ayrı bir özellik anlatışmış: tarihi, sofrası, Gazi unvanını alması, yerel yemekleri, bakır sedef ve yemeni işçiliği, doğası, düğünleri, kültürel özellikleri… Emek harcanan ve sıkıcı olmayan zevkle gezilen bir şehir müzesi…




Her odada sergilenen nesnelerin yanında posterlerde açıklayıcı bilgiler verilmiş yani sesli rehberi almasanız da olur zaten benim cihazın pili pek dayanmadı :) Sağlık olsun zaten duvardaki posterleri okumak daha zevkli ve akılda kalıcı. Bayazhan’ı gezerken öğlen oldu şimdi Zeugma Müzesi’ne gideceğiz hem müze gezisi hem de Zeugma’nın yakınında bulunan meşhur Kebapçı Halil Usta’da yemek yiyeceğiz. Zeugma Müzesi Kültür Yolu’nun dışında kalıyor şehrin varoş sayılabilecek bir bölgesinde o yüzden yürüyerek gidemeyiz minibüs veya taksi ile gitmeliyiz. Atladık taksiye zaten navigasyon çok uzak bir mesafe göstermedi aslında, şimdi bu sıcakta dur kalk minibüs hiç çekilmez.

Saat neredeyse 1 oldu Zeugma’yı gezmemiz 2 saat sürer o zamanda Halil Usta’yı kaçırırız o yüzden müzeden önce Halil Usta’ya geçiyoruz, yakın Zeugma Müzesi’nin 2 3 sokak arkasında. Halil Usta benim heyecanla beklediğim bir lokanta o kadar çok blog, seyahat yazısı okudum ve hepsinde sadece Antep’in değil Türkiye’nin en iyi etinin burada olduğu yazılıydı! Dükkanın girişinde kasa var ve kasa da Halil Usta oturuyor! Nasıl desem sanki karşımda bir Tarkan bir James Hetfield varmış gibi heyecanlıyım! Şimdi rahatsız etmeyelim ustayı çıkışta resim çektiririz :)


Lokantanın içini görünce şaşırıyorum çünkü ben 5-6 küçük masa ve masaların etrafında tabureler bekliyordum çünkü böyle okumuştum ama burası bayağı geniş ve esnaf lokantası görünümünde, ilginç geldi. Duvarlarda çerçevelenmiş fotoğraflar var ve neredeyse tüm duvarlar dolu! Maşallah gelip te yemeyen kalmamış! Masamıza oturduk ve garson elince iki tas salata ve tırnaklı pideler ile geldi.

Biz karışık istedik yani simit kebabı, kuşbaşı ve küşleme. Beklerken pide ile salatamıza dalıyoruz bol sumaklı ve hafif sulu lezzeti yerinde bir salata. İki de ayran söyledik bakır kapta serin serin köpüklü ayran iyi geldi. Bakır tabaklarda birer parça simit ve soslu kuşbaşı etimiz geldi, kuşbaşı tam pişirilmemiş sulu bırakılmış. Tadı nasıl derseniz güzel ama nasıl desem benim BEKLENTİM çok farklıydı çünkü etleri için LOKUM yorumu yapılmıştı halbuki bizim yediklerimiz lokum yumuşaklığında değildi!


Veya benim beklentim farklıydı şimdi daha önce de yemediğim için kıyaslama yapamayacağım ama moralim bozulmadı desem yalan olur! Nasıl olmasın neredeyse tüm yolu bu et için geldim :( Yine de tabağımı sildim süpürdüm ve sıra geldi küşlemeye. Küşleme her koyunda az biraz olan değerli yumuşak bir et, bu sefer et iyi pişmiş olarak geldi. Izgaranın tadını ve kokusunu alıyorsunuz bu güzel işte. Yedik bitirdik ama şimdi yemediğimiz ne kaldı karnım tok ama gözüm aç! Garsona seslendik soruyu ona sorduk dedi yemediğiniz çok şey var ne yapalım derken dedi ben size birer tike tarak getireyim. Tike lokma demek bu arada :)

Beş dakika sonra ortaya iki parça ızgara et geldi, iyi pişmiş tadı güzel hoşuma gitti. Neyse hesabı istedik gitmeden Halil Usta ile beraber fotoğraf çektirmek istiyorum o da ne! Halil Usta yok :( Kaşla göz arasında gitmiş! İkinci moral bozukluğu ne yapacaksın sağlık olsun :/

Yaklaşık 300 metre yakındaki Zeugma Müzesi’ne geldik modern hoş bir bina yapmışlar. İnternetten güzel övgüler okumuştum merakla bekliyoruz gezmeyi. Müze kartım olmadığı için 10 tl vererek bilet alıp girdik. Girişte sol bölümde küçük bir sinema var burada Zeugma hakkında üç boyutlu kısa bir film izlenebiliyor tabi 5 tl ücret karşılığında. Ben izledim beğendim size de tavsiye ederim. Ücreti ödeyip film seansımızı beklerken girişteki bir şey dikkatimizi çekiyor. Oturma gruplarının ardında sanırım tavandan yansıtılan bir etkileşimli havuz görseli var. Bu havuzda siz yürüdükçe dalga oluşturuyorsunuz ve balıklar kaçışıyor. Zemini eski bir mozaik şeklinde tasarlanmış güzel bir hoşluk.

Ayrıca girişte turnikelerin hemen solunda küçük çocuklar için bir oyun alanı düşünülmüş böylece büyükler rahatça müzeyi gezerken küçüklerde sıkılmıyor. Müze yer üstünde iki kat ve sanırım bir bodrum katından oluşuyor, sanırım diyorum çünkü aşağıya girişler kapatılmıştı çalışma varmış. Çok sayıda eser sergileniyor, her eserin yanında bulunan bir panoda o eser hakkında kısa bilgiler veriliyor.


Ek ücret ödeyip sesli rehberde alabilirsiniz ama biz panoları okumayı tercih ettik ama internette sesli rehber alınması yönünde tavsiyeler var bilginiz olsun.






Şimdi tek tek mozaikleri açıklamayacağım hem bu yazının amacı bu değil hem de yer ve zaman yetmez ama şunu özellikle belirteyim gerçekten etkileyici. Biz yaklaşık iki saat gezdik ve hiç sıkılmadık, emeği geçenlere tekrar teşekkür etmek lazım.


Zeugma Müzesi’nin en ünlü eseri Çingene Kızı adıyla bilinen mozaik bundan biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle ben Çingene Kızı adlı mozaiğin daha büyük en azından bir duvarı kapladığını sanıyorum hayır ortalama bir tablo büyüklüğünde. Özel bir eser olduğu için duvarları simsiyah ayrı bir odada sergileniyor, içerisi o kadar karanlık ki güvenlik görevlisi ses çıkarmasa fark etmezsiniz :) Çingene Kızı 3 boyutlu bir eser şimdi diyeceksiniz ki o devirde 3D ne arasın! Hayır kastettiğim sinemasal bir boyut değil şu: Çingene Kızı önünde soldan sağa veya sağda sola gezindikçe gözleriyle sanki sizi takip ediyor gibi hissediyorsunuz. Ayrıca esere soldan baktığınızda burun deliklerini fark ediyorsunuz ama sağdan bakınca belli olmuyor! Yok hayır bunu ben keşfetmedim odada bulunan güvenlik görevlisi söyledi :) Yoksa bende herkes gibi karşıdan inceleyip geçecektim, delikanlı artık kaç ne zamandır burada çalışıyorsa her ayrıntısını öğrenmiş :)


Çingene Kızı’nın sergilendiği odanın biraz ilerisinde etkileşimli bir masa var, bu masada ufak bir oyun hazırlanmış. Önünüzde ufak bir kazı alanı var, üzeri kumlarla kaplı bir mozaik duruyor. Elinizle bu kumu eşeleyip gizli kalan eseri bulmaya çalışıyorsunuz :) Aslında çocuklar için düşünülmüş ama çok hoşuma gidince bende oynadım :) Benzer bir masa da müzenin başka bölümünde, burada ise Çingene Kızı mozaiği konulu bir yapboz var eksik parçaların yerini bularak mozaiği tamamlıyorsunuz.




Zeugma Mozaik Müzesi birbirine ara köprü ile bağlı iki bölüm şeklinde inşa edilmiş bir bölüm bitince köprüden diğer bölüme geçiyorsunuz. Tek tek her mozaiğin bilgi panosunu okudum, o mozaiklerde yer alan insan, tanrı veya hayvanlar hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz, güzel düşünülmüş :) Müze geziniz bittikten sonra dışarıda bulunan iki ayrı müze mağazasından anı eşyası alabilirsiniz. Bu mağazalarda Gaziantep’e özgü sedef işleme hediyelik eşyalarda var bunların dışında satılanların çoğu Türkiye’deki diğer müze mağazaları ile aynı.


Müze gezimiz bitince taksi ile Tahmis Kahvesi’ne geçip biraz dinleniyoruz. Burada Gaziantep’li bir arkadaşımız bize katılacak, birazdan onunda yardımıyla Almacı Pazarı’na geçip alışveriş yapacağız. Ben yemek yemeyi severim ama salça, biber ve kuru gibi malzemelerden pek anlamıyorum bana göre Almacı Pazarı’ndaki ürünlerin hepsi güzel görünüyor :) Dinlendik, alışverişimizi yaptık elimizdekileri bırakmak için otele geçtik, saat 20:00 gibi tekrar buluşup İmam Çağdaş’a gideceğiz :)

Pek çok insan baklavalarının ününü duyduğu için İmam Çağdaş’ı baklavacı olarak biliyor ama İmam Çağdaş nasıl desem baklavalarıyla ünlü bir kebapçı. Akşam saat 21 gibi geldik içeride girişin hemen solunda tatlılar karşılıyor sizi burada çok sayıda çalışan paketleme yapıyor. Hem anlaşmalı lokantalara göndermek için hem de Gaziantep’e gelip te giderken eli boş dönmek olmaz Gaziantep’ten de götürülecek en güzel hediye baklavadır :) Biz üst kata geçip dört kişilik bir masaya oturduk. Standart maydanoz, limon ve Antep biberi tabağımız hemen geldi siparişleri verdik. Önden birer fındık lahmacun, ayran ve gavurdağı salatası söyledik. Ana yemek olarak ise internette en çok Ali Nazik kebabı ve Altı Ezmeli tavsiye edildiği için ikisinden de azar azar istedik.


Gavurdağı kırmızı et ile çok güzel giden üstü bol cevizli bir salata, burada tam istediğim gibi geldi cevizi bol malzemesi taze ve lezzetli. Birer tabak büyüklüğünde olan fındık demeyelim de minyon lahmacunlarımız ve bakır tas içinde gelen ayranlarımız dört dörtlük.

Başlangıç olarak çok güzel çıtır çıtır lahmacunu mutlaka tadın. Lahmacunları bitirdikten sonra ali nazik ve altı ezmeli aynı anda geldi. Altı ezmeliyi ben daha önce yememiştim zaten Gaziantep’i araştırırken adını duydum. Belki başka büyükşehirlerdeki kebapçılar yapıyorlardır ama pek bilgim yok. Peki nasıl bir şey altı ezmeli şöyle diyeyim altında ezme var :)

Hani rakının yanına acılı ezme alırsınız ve daha çok kırmızı etle gider işte o ezmenin daha hafifi acısız ve ılık bir şekilde tabağın dibinde, üzerinde ise kuşbaşı boyutunda ızgara yapılmış etler var ve tadı muhteşem! Gerçekten çok güzel tadı halen damağımda. Ali nazik ise daha çok bilinen Türkiye’nin değişik yerlerinde farklı şekiller yapılan bir kebap. Tabağın dibinde közlenmiş patlıcan güzel bir yoğurtla birlikte geliyor, üstünde ise küçük bir şiş kebap ve iki parça kuşbaşı et var. Ali nazik de çok güzel ama altı ezmeliyi ben daha çok sevdim, belki de ilk defa yediğim için etkilemiştir. İmam Çağdaş yemekler konusunda beklentimi fazlasıyla karşıladı bakalım o çok övülen özel kare baklavaları nasıl?

Ben bir özel kare birde dolama istiyorum, dolama bol Antep fıstıklı bir tatlı. Dolama çok güzel ama özel kare baklava muhteşem! İçi bol bol fıstıklı, hamuru ince, tereyağının hem tadını hem de kokusunu alıyorsunuz! Evet İstanbul’a dönmeden mutlaka özel kare baklava alınacak belli oldu :) Yemek sohbet muhabbet derken zaman ilerledi otele dönme zamanı yarın son gün :( Yatmadan saati yine 06.30’a kuruyorum niyetim son kez beyran çorbası içmek!


Saat sabah 06.30 gözler açılmamak için yemin etmiş ama ben ısrarlıyım o çorba içilecek! Gitsem boş versem yok mutlaka gideyim derken kalkıp elimi yüzümü yıkayıp yola koyuluyorum daha sonra pişman olmamak için son defa Metanet Lokantası’na gidilecek! Bu sefer yürüyerek gidiyorum artık iyice öğrendim buraları :) Yine bi beyran aynı şekilde geldi ahh evet tadı yine muhteşem :) Çorbanın üstüne bir bardak çay içiyorum ve biraz üzülerek ayrılıyorum :( Otele dönüş, bavulun toplanması, çıkış yapıp eşyaları emanete bırakmamız derken saat ilerledi artık Gaziantep’li arkadaşımızla buluşma zamanı geldi. Öğlen olduğu için Gaziantep’teki son yemeğimiz için yöresel yemekleriyle bilinen Aşina’ya gidiyoruz. Aşina stadyumun orada, tramvay hattı üzerinde otele yakın olduğu için yürüyerek gidiyoruz.

Öğlen saati olduğundan lokanta boş gibi zaten garsonlarda hazırlık yapıyorlar. Hava sıcak içerisi klima sayesinde daha serin olduğu için içeri geçiyoruz ama sigara içiyorum derseniz geniş bir terası var. Yuvalama çorbasını gitmeden mutlaka tatmak istiyorum ama dikkatimi çekti menüde yuvalama çorba değil yemek bölümünde! Antep’li arkadaşıma bunu söylediğimde onayladı meğer bizim çorba diye bildiğimiz yuvalama başlı başına bir yemekmiş. Arkadaşım artık hazırının da yapıldığını hatta geçen ramazan bayramında kendilerinin de hazır yuvalama kullandığını söyledi :) Yuvalama çorba değilse önden tavsiye üzerine yarım alaca çorba istiyoruz.


Adını ilk defa duyduğum bu çorba aslında bir kış mevsimi çorbası. Nohut, kurutulmuş biber ve tarhun otu ile yapılan renk ve kıvam olarak tarhanaya benzeyen güzel bir çorba, ben çok beğendim. Çorbanın üstüne Antep kuruları ile yapılan dolmalarımız geldi. Her porsiyonda iki patlıcan, bir biber ve birde haylan kabağı dolması vardı.

Zaten severek yediğim bu dolmalar çok güzel yapılmıştı. Özellikle belirteyim bu dolmalar çok büyük değil çatala gelecek boyutta, burada usul böyleymiş. Haylan kabağı dolmasını ilk defa yedim beğendim zaten Almacı Pazarı’ndan dün almıştım size de almanızı tavsiye ederim. Dolmanın üstüne birer içli köfte alıyoruz içli köfte kızarmış olarak servis ediliyor.

Tadı güzel ama bizim aileden içliköfte haşlanarak yapıldığı için benim için içliköfte haşlanmış güzeldir kızarmış içli köfte bana biraz garip geliyor. Tabi bu benim kişisel yorumum yoksa tadı güzel :) Eveet sıra geldi beklenen yuvalama yemeğine :) İçi minik minik köfteli, az kuşbaşı etli, nohutlu, yoğurtlu bu yemek çorbadan biraz daha koyu kıvamda. Yağda kekiği kavurup üzerinde gezdirerek servis ediyorlar daha güzel oluyor.

Yuvalamanın içindeki köfteler misketten daha küçük hatta eskilere göre iyi bir yuvalamada bir kaşıkta elli tane olmalıymış! Biz sayamadık ama o kadar yoktu yine de olay çıkarmadık afiyetle yedik :) ilk defa yedim kıyaslama yapamayacağım ama ben çok beğendim. Bizim aile Maraş’lı ekşili köfte yaparlar ama yuvalama ondan çook daha güzel bir yemek öyle söyleyeyim. Antep’teki her lokantada olduğu gibi Aşina’da da baklava, fıstık ezmesi gibi tatlılar var ama biz tatlı yerine çay istiyoruz.

Yemeğimizi yedik şimdi yürüyerek İmam Çağdaş’a gidip sipariş verilen baklavaları alalım. Hem kendime hem de iki arkadaşıma özel kare baklava alacağım unutmamam lazım.


Tatlıları aldıktan sonra Antep Kalesi yakınlarında bulunan Medusa Cam Eserler Müzesi’ne gidiyoruz kalan zamanımızda müzeyi de görelim. Daha önce de belirtmiştim Kültür Yolu projesi üzerinde çok sayıda küçük müze bulunuyor ki biz bir kısmını gezemedik. Medusa Cam Eserler müzesi eski dönemlere ait cam, kil, altın, bakır eserlerin sergilendiği bir müze. Ufak bir meblağ karşılığında biletinizi alıp kendiniz geziyorsunuz zaten eski bir Antep evi onarılarak yapılmış.




Eski dönemlere ait kimi bağış çok sayıda eser sergileniyor. Müze içerisinde ufak bir odada bir cam sanatçısı el yapımı cam takılar yapıp satıyor ama biz gezerken adamın izinde olduğunu öğreniyoruz bu kadar sıcak bir havada bu iş kolay olmuyor.


Artık dönme vakti geldi :( Son olarak adını çok duyduğum Vedat Milor’un da Gaziantep gezisinde çok beğendiği Koçak Baklava’ya uğrayacağız hem tadacağız hem de alacağız. Koçak’ın imalathanesi ile satış yeri birbirine çok yakın o yüzden sizde bizim gibi doğrudan imalathaneye giderseniz daha iyi olur. İçeride masalar var siparişinizin hazırlanmasını beklerken çay ve su ikramı yapıyorlar. Ben ilk olarak özel kare baklavalarından tadıyorum ve beğeniyorum. İnternet sitelerinde gördüğüm içi bol bol fıstıklı yemyeşil şöbiyetlerinden de tadıyorum, mükemmel. Zeki İnal’ın şöbiyetini tek geçerim ama buranında özel şöbiyeti çok güzel neredeyse yemyeşil bir renkte hamur transparan hale gelmiş. Koçak’ta fıstık ezmesi de satılıyor bir pakette ezme alıyorum. Ellerimiz dolu havaalanına doğru yola çıkıyoruz…

Gaziantep gezimin ardından yemekleri ve tatlıları konusunda söylenen hiçbir şeyin abartı olmadığını bizzat deneyerek görmenin huzuruyla ayrılıyorum. Antep baklavası bu zamana kadar yediklerimden ve sanırım bundan sonra yiyeceklerimden çok farklı o açıdan kendimi çok şanslı hissettim :) Kültür Yolu projesinin korunmasını ve bu projenin iyi yönlerinin incelenerek tarihi değeri olan diğer şehirlerimize de uygulanmasını diliyorum… 

Yorumlar

  1. Merhabalar,

    Yazınıza Gezenyer'de paylaştığınız linkler sayesinde ulaştım. Aşina kısmını özellikle okudum. Çünkü 2011 senesinde gittiğimizde tek memnun kaldığımız lokanta Aşina olmuştu; ancak bizden 2 sene sonra giden arkadaşımız "nasıl önerdiniz burayı bize" demişti. Ve çok üzülmüştük, burası da mı bozuldu diye... Şimdi sizin daha yakın tarihli yazınızı okuyunca, içime su serpildi desem yeridir :) Yorum yazmadan geçemedim bu nedenle...

    Ve fark ettim ki Aşina'nın yemeklerini özlemişim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba. Antep gezim boyunca denediğim tüm mekanlarda çok memnun kaldım :) Sadece Halil Usta'da belkide benim beklentim çok yüksek olduğu için etlerin lezzetini beklediğimin altında buldum. Aşina'yı ben çok sevdim ve gerçekten başta yuvalama ve alaca çorba olmak üzere çok güzeldi. eğer tekrar yolum düşerse tekrar uğramak da istiyorum.

      Haddimi aşarak sizi en iyi ben anlarım diyeceğim, sadece Aşina'yı değil Antep'i her şeyiyle özlemişim :)

      Sil

Yorum Gönder